Trompet Aylık Kültür Sanat Bülteni

Trompet Aylık Kültür Sanat Bülteni

3 Haziran 2011 Cuma

Ağız Hijyeni

Ağız hijyeni, diş ve çevre dokularının hastalık yapıcı etkenlerden arınmış, temiz ve sağlıklı bir görünüme sahip olmasıdır. Ağız bölgesi, sindirim sistemimizin giriş bölgesi olduğundan bu bölgenin hijyeni, sindirim sistemimizin geri kalan bölümlerinin ve dolayısıyla tüm vücudumuzun sağlığı açısından çok önemlidir. Sağlıklı bir ağız, şöyle bir görünüme sahiptir:
Sağlıklı dişetleri pembe renktedir; koyu kırmızı, kanamalı, şişkin veya çekilmiş bir dişeti sağlıklı bir dişeti değildir.
Dişler temiz görünümlü olmalıdır; bakteri plağı, çürük, diştaşı gibi oluşumlar olmamalıdır.
Ağızda kötü bir koku olmamalıdır.
Dilde pas ve çatlaklar, ağız içinde yara ve ağrılı bölgeler olmamalıdır.
Ağız hijyeni için günlük kişisel bakım şarttır. Bunun yanında kişinin 6 ayda bir dişhekimine gidip kontrol yaptırması da gelişebilecek problemlerin erken safhada tespit edilip minör girişimler ile tedavi edilmesi veya önlenmesi açısından önemlidir. Ağız hijyeni için dikkat edilmesi gereken noktalar şunlardır:
Dişler günde en az iki kere (sabah kahvaltısından sonra ve gece yatmadan önce olmak üzere), 2-4 dak kadar sürede, bütün diş yüzeylerinin temiz olduğundan emin oluncaya kadar, yumuşak dairesel hareketlerle fırçalanmalıdır. Diş fırçası, diş yüzeyine 45 derecelik açıyla yerleştirilerek dişetinden ağız boşluğuna doğru süpürme hareketi ile kullanılmalıdır.
Genellikle orta sertlikte bir diş fırçası, çoğu kişi için uygundur. Diş macununun da florür içerikli olması tercih edilir; piyasadaki bütün diş macunları florür içerikli olduğundan herhangi biri tercih edilebilir, ancak isminde “Tam Koruma” gibi bazı ifadeler olan diş macunlarında çeşitli beyazlatıcı ve mikrop öldürücü katkı maddeleri olduğundan daha faydalı olabilir.
Diş fırçası etkin bir şekilde kullanılsa da diş aralarının temizliği eksik kalabilir. Bunun için diş ipi kullanımı uygundur. Bunun yanında diş aralarını da temizleyen jel formunda diş macunları veya dişhekiminizin tavsiye ettiği bir ağız gargarası da kullanılabilir.
Ağızdaki bakterilerin %80’i dişler üzerinde değildir, bu nedenle dişler fırçalandıktan sonra dişetleri, yanakların iç kısımları, damak ve özellikle dil de fırçalanmalıdır.             

Ergin Yılmaz

Atölye'mizden : Akhilleus


Homeros'un İlyada Destanı hemen hemen Akhilleus'un destanı gibidir. Akhilleus ölümlü Peleus ile Nereidlerden su perisi Thettis'in oğludur. Tehettis deniz tanrıçasıdır.
Tanrı Zeus Thettis'in güzelliğinden dolayı onunla evlenmek istedi. Ancak Tanrı'lar Zeus'e Thettis'in ölümlü Peleus ile evlenmesini istediler. Peleus dindar bir babanın, Aiakos'un oğludur.
Peleus ile Thettis’in evliliğinden olan çocuklarının altısını Thettis, gizlice öldürmüştü. Yedinci çocukları olan Akhilleus'u da aleve tutarak öldürmeye teşebbüs ederken Peleus çocuğu Thettis'in elinden kurtardı. Peleus yaralı küçük çocuğu hekimlikte büyük üstat olan Kheiron'a götürdü. Dudakları ve sağ ayağının aşık kemiği yanmış olan Akhilleus'un bakımının uzun süreceğini söyleyince çocuğunu büyütmesi için Kheiron'a bıraktı. Akhilleus'un çok hızlı koşmasının sebebi ünlü bir devin iskeletinden kemik alarak yanık kemikle değiştirmesinden kaynaklandığı söylenir. Kherion, Akhilleus’a binicilik, at yetiştirme, saz çalıp söyleme, güzel konuşma, araba sürme , her türlü silahlı ve silahsız savaş tekniği dersleri verdi. Bütün bunların yanında Akhilleus'a erdemli olmayı ve hekimliği de öğretti.
Bir başka efsanede şöyledir: Thettis, Akhilleus bebekken onu kendisi gibi ölümsüz yapabilmek umuduyla Styx Nehrine batırıp çıkardı. Bu nehrin suları insan vücudunu yaralanamaz bir vasfa sahip olmasına sebep oluyordu. Ancak çocuğu topuğundan tutarak nehre batırdığından topuğundan vurulduğu anda ölebileceği anlatılıyor.
Akhilleus Myrmidon'lar ve efsanevi iki atıyla birlikte (Xanthos ve Balios) Truva savaşına geldi. Uzun süren savaşın sonlarına doğru önceden de bilindiği gibi topuğundan Komutan Paris'in okuyla yaralanıp ölmüştür. Yunanlılar Akhilleus'u deniz kenarında yapılan bir mezara Akhilleus'un küllerini bir kaba koyarak gömdüler. 
          Aziz Cizrelioğulları

Ayın Kitabı : Simyacı

ÖZGÜRLÜĞÜ ÖLDÜREN ENGİZİSYON   


   Kimyaya kendini adamış bir bilim adamı olan Pablo Simon ‘un, Engizisyon terörüne karşı bilgeliği korumak ve yaşatmak üzere kurulmuş olan Hermetik Kardeşlik’le tanışmasıyla başlar.

   Laboratuarında elementler ve bileşikler üzerinde çalışırken ‘Sanki bu madde büyük bir ruhmuş gibi kendi içinde binlerce kristale ayrılıyor. Sonra bunlar yine birleşip ana maddeye dönüşüyor ve bu süreç böyle devam edip gidiyor. Ta ki katışıksız saydam tek bir sıvı kalıncaya kadar’ sonucuna varan bir kişinin de Bilgelik Kardeşliğiyle tanışması da şaşırtıcı olmasa gerek.

    Engizisyon Loca üyelerinin baskısıyla Doğuya yolculuğa çıkmak zorunda kalır. Kendi bilgelik yolunda çok şeyler öğrenen Pablo Simon, hep rüyalarında birsini beklediğini görür ve bunu ruhunda hisseder. Bu kişi kilisenin dogmalarına tehdit oluşturan batılı filozof Giordano Bruno’dur.
    
Pablo Simon, Giordano Bruno sayesinde asıl görevini yeniden hatırlar ve tekrar Avrupa’ya dönerek Hermetik Kardeşilik’e katılır.

        Giordano Bruno’nun mahkum edilmesi üzerine kontrol etmeyi öğrendiği nefret ve öfke duygularına engel olamaz Pablo Simon. Giordano Bruno’yu kaçırmaya kalkışır.
     
     Giordano Bruno’nun, ’Eğer engizisyoncuların yöntemlerini kullanır bizde onlar gibi şiddet ve hileye başvurursak er ya da geç onlar gibi oluruz’ sözüyle kendine gelir, kendini arındırır.

        Engizisyon mahkemesi tarafından bir çok filozof gibi yakılarak öldürülen Giardano Bruno, ‘Piombi denilen bu yerde gömdükleri ben değilim, gelecek yüzyıllarda yeşerecek olan mütevazı bir felsefe tohumudur’ diyerek bilgeliğini özetlemiştir.                        

Mehtap Alataş

Okul Onların, Gelecek Hepimizin!

"Okul Onların, Gelecek Hepimizin" sloganıyla 2006 yılında Aktiffelsefe Bursa tarafından başlatılan macera sürüyor. O günden bu yana Bursa'nın dağ köylerinden 10'unda köy okulları onarıldı, yenilendi. Kampanyaya destek olan tüm duyarlı vatandaşlarımızın ve kurumların katkısı, Aktiffelsefe üyelerinin elleriyle gerçeğe taşındı. Sıralar zımparalandı, duvarlar ve kapılar boyandı, çatılar aktarıldı, tuvaletler yenilendi, Atatürk büstleri dikildi ve irili ufaklı daha pek çok işin sonunda zaferin ve gönüllülüğün birleştirici gücünü hissettik. Okul onlarındı, evet ve gelecek hepimizindi. Geleceği inşa ediyorduk. Daha iyi koşullarda eğitimin sürdürülebileceği bir geleceği...

Aktiffelsefe Bursa şimdi de kampanyayı farklı bir noktayı temel alarak sürdürüyor. Artık onları sadece fiziksel olarak değil, gelişimsel olarak da desteklemek için kolları sıvamış durumdalar. Bu kapsamda henüz bir kitaplığı olmayan Keles’in Delice Köyü İlkokulu’nda kitaplık kurulacak, karne hediyesi olarak oyuncaklar hediye edilecek ve öğrencilerimizin velilerine, onları daha duyarlı anne ve babalar olma yolunda destekleyecek ve Aktiffelsefe üyelerinin hazırladığı skeçlerle de zenginleştirilmiş bir Anne Baba eğitimi sunulacak. 
4 Haziran Cumartesi günü sonuçlandırılacak olan bu kampanyaya sizler de iki farklı yoldan katılabilirsiniz. 

1. Çocukların yaş aralığına uygun olması açısından özellikle boyama kitapları, 100 Temel Eser ile Türk ve Dünya Klasikleri arasında yer alan 6-10 yaş arası çocuklar için uygun kitaplarınızı,
  
2. Karne hediyesi olarak dağıtılmak üzere kullanılmış fakat iyi durumda olan oyuncaklarınızı,
  
Aktiffelsefe Bursa’ya ileterek kampanyaya siz de katılabilirsiniz.

Gerekli durumlarda tamir edilmek ve temizlenerek karne hediyesi olarak çocuklarımıza sunmak üzere, özellikle kullanılmış oyuncakların tercih edilmesinin nedeni, öğrencilerimizde geri dönüşüm ve paylaşım bilinci yaratılmak istenmesidir. Çocuklarımızın oyuncaklarını dikkatli kullanıp, büyüdüklerinde tıpkı bu kampanyadaki gibi küçüklerine hediye etmesi amaçlanmakta. 
Ayrıca duyarlı anne babalara dönüşme yolunda hazırlanan küçük oyunlarla birlikte velilere yönelik eğitimlerin verileceği, kitapçıkların dağıtılacağı bu kampanyada katkısı olan herkesi şimdiden tebrik ediyoruz.
  

Ayın Filozofu : Marcilio Ficino

Marcilio Ficino
(19 Ekim 1433-1 Ekim 1499)
Ortaçağ’dan Rönesans’a geçişte bir ışık

Rönesans’ın  var oluşunda önemli rol oynaya Ficino her şeyden önce bir filozof ve aynı zamanda bir eğitimci doktor, müzisyen ve rahipti.
Rönesans’ın ilk yıllarından itibaren Ortaçağ Skolastik Felsefesine karşı olan tavır, 1438'de (15.yy), Platon'un coşku derecesinde hayranı olan ve bütünüyle Doğu Hıristiyanlığının zihniyetini taşıyan Georgios Gemistos Plethon’un (1355-1450) Cosimo Medici'nin sarayına gelerek bir Platon Akademisi kurmaya onu ikna etmesiyle sistemli çalışmalara dönüşecektir. Cosimo'dan sonra Medici ailesinin temsil eden Lorenzo Medici ve Juliano  Medici dönemlerinde Floransa'da söz konusu Akademi etkinlik sağlamaya başlar. Platoncuların bir toplanma mekanı olan Akademi sadece İtalya'da değil, bütün Avrupa'nın bilim çevrelerine Platon üzerine ortaya çıkan incelemeleri yaygınlaştırmaya başlar. Plethon'un öğrencileri arasında, Özellikle Trabzonlu kardinal Basilius Bessarion (1403-1472), ve Marsilio Ficino vardır.
Marcilio Ficino’nun babası Medici ailesiyle yakınlığı olan başarılı bir cerrahtır. Oğlunu Floransa’daki Bologna Üniversitesine göndererek doktor olmasını ister. Bunun sonucunda Marcilio Ficino Cosimo Medici’yle tanışır. Tıp eğitiminin yanında felsefe çalışmaya başlar. 23 yaşında, 1456 yılında Platon Akademisine katılır. Ficino’nun yeteneği Akademi’nin yöneticisi Cosimo tarafından keşfedilir ve Platon Akademisi’ne müdür olarak seçilir. Cosimo’nun Ficino’ya Platon’u kendi dilinde okumasını önermesi üzerine Yunanca öğrenir. Ficino çalışmalarına Hermes Trismegistus’a atfedilen eserleri Latinceye çevirerek başlar. Daha sonra Platon ve Plotinus’un tüm eserlerini Latinceye çevirir.
Florensalı Ficino ve platonik akademisi Rönesans’a zihinsel ve tinsel ilham kaynaklarını kazandırdı. Platon ile insandaki ilahi kökeni yeniden ortaya çıkardı. Ficino ve akademisi etrafında buluşmuş düşünürler Lorenzo dé Medici, Alberti, Poliziano, Landino, Pico della Mirandola dönemin en parlak grubunu meydana getirmiş ve Rönesans’ın bedenleşmesini sağlamışlardır. Doğrudan Ficinio’dan ilham alan büyük Rönesans sanatçıları Boticelli, Michelangelo, Raphael, Titian, Dürer ve diğerleri de yenilenmeyi sanat alanına taşımışlardır. Görsel sanatlar  Ficino için çok önemliydi; çünkü ruha, ilahi dünyadaki kökenini hatırlatma işlevini taşıyorlardı. Böylece Florensa’da resmin önemi artmıştır.  Müzisyen olarak hedefi, insanın en yüksek duygularından olan kendini adamayı ortaya çıkarmaktı ve böylece çağdaşları onun olağanüstü etkisini tanıdı. Botticelli’nin İlkbahar’ını yakından etkileyen kişiydi.
Akademideki toplantılara katılanlara klasik felsefeyi öğretti. 131 mektubu bu toplantılarla ilgili bize bilgi verebilir. Kurduğu bu topluluk tinsel bir aile gibidir, topluluğun üyeleri birbirine sevgi ile bağlıdır ve Rönesans’ın ortaya çıkışının en güçlü nedenlerinden biri olmuşlardır.
Ficino 1473’te Floransa Katedrali’nin rahibi oldu. Rahiplik onun için en büyük işti; çünkü Tanrı’nın yerinde, O’nun işini insanların arasında yapmak anlamını taşıyordu. Ona göre insan ruhu tanrıdan türemiştir ve sonra yine ona dönecektir. Evren en başında Bir olanın bulunduğu bir basamaklar ülkesidir ve tüm bağlar insanda düğümlenir ve bu sayede insanda bilmek gücü vardır.
Ficino 15.yy’ın sonlarına doğru Eflatun, Plotinus, Hermes Trismegistus’un antik majisini yeniden ortaya çıkararak Ortaçağ Avrupası’nın fikir dünyasında bir zelzele yarattı. 
      
Nurdan Özgür

Uygarlığın Gelişimi ve Ekoloji


İnsan uygarlığının son iki yüzyılda bilimsel olarak kaydettiği tüm gelişmelerin her geçen gün artan kaygı verici sonuçlarını takip ediyoruz. 2000’li yılların başında, özellikle 1980’li yıllardan bu yana yükselen bir dalga halinde hissettiğimiz iklim değişiklikleriyle ilgili olarak bilim adamlarının önümüzdeki on yıllara ilişkin tahminleri kaygı verici olduğu kadar kötümser de bulunmuştu. Oysa son üç yılda kutup bölgesindeki buzulların erimesi, bilim çevrelerinin tahminlerinin de üzerine çıkmış durumda. Bu kaygı verici gelişmeler, özellikle ABD, Rusya, Danimarka gibi bölge ülkelerini telaşlandırdı fakat düşündüğümüzden çok farklı bir sebeple… Kutup bölgesinde eriyen buzulların varolduğu bölgedeki bakir yeraltı madenlerine sahip olmak için gizli bir savaşın içine çoktan girmiş durumdalar.
Bu gelişme, kutupların hızla eriyor olmasından çok daha büyük bir kaygıya neden olacak, tüyler ürpertici bir gelişme kuşkusuz; bu olağanüstü halde dahi umutlu olmamıza izin vermeyen bir durum…
2048 yılına dek, aynı hızla büyümeye, üretmeye, tüketmeye ve çoğalmaya devam edersek 3 dünyaya ihtiyacımız olduğu gerçeğini düşünürsek, derin ve tutarlı bir ilerleme fikri üzerinde durmak için ne kadar az zamanımız kaldığını fark edeceğiz. Elbette hiçbirşey için geç kalınmış değil. Filozof Jorge Angel Livraga’nın ifade ettiği gibi sağlıklı bir ilerleme fikrinin insani olabilmesi için aynı zamanda ekolojik de olması gerekiyor. Ekolojik dengenin dikkate alınmadığı bir ilerleme fikri, insan doğasını da dikkate almıyordur. İnsanın kendisine ve doğaya yabancılaşması sonuçlarını üretecek olan bu döngü elbette insanlık tarihinin övünç duyulacak dönemlerini yaratmayacak. Gerçek bir ilerlemenin öncelikle insan varlığının potansiyellerinin, ödev anlayışının ve kolektivizmin anlaşılmasıyla mümkün olabileceği fikriyle tekrarlayabiliriz: Gerçek ekoloji, gerçek hanımefendi ve beyefendiler olmaktır. Gerçek Ekoloji Çevreden Değil, İnsandan Başlar.  
  Kemal Karadayı

Ayın Filmi : V For Vendetta


Hikaye, geleceğin İngiltere’sinde (2020) geçmektedir. Savaşlar, kıtlık ve salgın hastalıklarla dünyanın yüzü değişmiş, halk, diktatör bir rejimle yönetilir hale gelmiştir. Savaş esnasında bir toplama kampında devlet eliyle ölümcül bir virüs geliştirme çalışmalarına kurban olan bir adam, 5 Kasım tarihinde kampta bir yangın çıkararak kaçmayı başarır. Bir pelerin ve maske takarak kendisine V lakabını veren bu adam, tek amacı halkı korkuyla sindirip mutlak bir egemenlik kurmak olan hükümete karşı, kendisine ve ülkesine yapılanları ödetmek için planlar yapar. Film, V’nin Evey adlı bir kadını hükümetin adamlarının zulmünden kurtarması ile başlar. V, Ülke çapında kapalı yayın yapan bir televizyon kanalını sabote ederek 5 Kasım tarihinde gerçekleştireceği eylemi halka duyurur ve onları davet eder. 5 Kasım, 1605 yılında Guy Fawkes’un İngiliz Parlamento Sarayını havaya uçurma girişiminin yıldönümüdür aynı zamanda. “Hatırla, 5 Kasımı hatırla!” sloganı ile Parlamento Sarayını havaya uçurma planını herkese duyuran V, Evey’in de desteğiyle totaliter ve faşist yönetime karşı özgür düşüncenin sembolü haline gelir.
V, bir kişiden çok bir ideali temsil eder. Çünkü bir insan başarısız olabilir, yakalanabilir ve öldürülebilir, ama bir fikir yüzyıllar sonra bile dünyayı değiştirebilme gücüne sahiptir. Onu en güzel şu cümlesi tanımlar: “Bu maskenin ardında, bir yüzden ötesi var. Bu maskenin ardında bir fikir var, ve fikirler kurşun geçirmez.”           

Ergin Yılmaz

Yapım: 2005, 2006 ~ ABD, Almanya, İngiltere
Tür: Aksiyon, Fantastik, Polisiye, Politik, DramYapımcı: Andy Wachowski,  Larry Wachowski,  Joel Silver, Lana Wachowski,  Grant Hill

Ayın Bilgelik Hikayesi


Bir gün, kozada küçük bir delik belirdi; bir adam oturup kelebeğin saatler boyunca bedenini bu küçük delikten çıkarmak için harcadığı çabayı izledi. Ardından sanki ilerlemek için çaba harcamaktan vazgeçmiş gibi geldi ona. Sanki elinden gelen her şeyi yapmış ve artık yapabileceği bir şey kalmamış gibiydi.
Böylece adam kelebeğe yardım etmeye karar verdi; eline küçük bir makas alıp kozadaki deliği büyütmeye başladı. Bunun üzerine kelebek kolayca çıkıverdi. Fakat bedeni kuru ve küçücük kanatları buruş buruştu. Adam izlemeye devam etti; çünkü her an kelebeğin kanatlarının açılıp genişleyeceğini ve bedenini taşıyacak kadar güçleneceğini umuyordu.
Ama bunlardan hiç biri olmadı! Kelebek hayatının geri kalanını kurumuş bir beden ve buruşmuş kanatlarla yerde sürünerek geçirdi.
Ne kadar denese de asla uçamadı.
Adamın iyi niyeti ve yardımseverliği ile anlayamadığı şey, kozanın kısıtlayıcılığının ve buna karşılık kelebeğin daracık bir delikten çıkmak için göstermesi gereken çabanın, Yüce Yaratıcı'nın kelebeğin bedenindeki sıvıyı onun kanatlarına göndermek ve bu sayede de kozanın kısıtlayıcılığından kurtulduğu anda uçmasını sağlamak için seçtiği yol buydu.
Bazen hayatta tam olarak ihtiyaç duyduğumuz şey çabalardır. Eğer Yüce Yaratıcı, hayatta herhangi bir çaba olmadan ilerlememize izin verseydi, o zaman bir anlamda sakat kalırdık. O zaman olabileceğimiz kadar güçlenemezdik. Asla uçamazdık..
Güçlü olmak istedim; ve Yüce Yaratıcı beni güçlendirmek için zorluklar yolladı.
Bilgelik istedim; ve Yüce Yaratıcı bana çözmem için sorunlar yolladı.
Başarı istedim; ve Yüce Yaratıcı bana çalışmam için zekâ ve kas gücü verdi.
Cesaret istedim; ve Yüce Yaratıcı bana üstesinden gelmem gereken sorunlar verdi.
Sevgi istedim; ve Yüce Yaratıcı bana, Yardımcı olmam için sorunlu insanlar yolladı.
İyilik istedim; ve Yüce Yaratıcı bana fırsatlar yolladı.
İstediğim hiçbir şeyi elde edemedim;
fakat ihtiyaç duyduğum her şeyi elde ettim.